Son günlerde Yunanistan’ın Batı Trakya bölgesinde yaşayan ve kendilerini dinen Müslüman ve ırk olarak da Türk olarak tanımlayan azınlık ileri gelenlerine yayın yoluyla sistematik bir şekilde saldırılmaktadır. Akıl almaz ve hayal gücünü çok zorlayan yıldırma hareketleri, en sonunda Müslüman-Türk Azınlığı topyekün tehdit olarak göstermeye kadar uzamakta; bazı milletvekilleri bu konularda Meclise soru önergeleri bile verebilmektedirler.
Geçtiğimiz aylarda Kozlukebir-Arriana Belediyesinin ilk defa düzenlediği Tarım ve Hayvancılık Festivali günü, konuşmalardan önce belediye salonunun bazı kişiler tarafından kontrol edildiği türünden asparagas haberlerle belediye hedef gösterilmiştir. Oysa Azınlık insanı ülkemizdeki ekonomik krizi en çok hisseden topluluktur. Sivil toplum örgütleri, belediyeler v.d. yerel yönetimler buna çareler aramaktadırlar. Halkımızın ürettiği ürünlerin dış piyasalarda nasıl pazarlanacağı üzerinde çalışmalar yürütülmektedir. Belediyeler, halkın menfaatine olduğu sürece, hangi ülkeden gelirse gelsin kapısını her türlü girişimciye açmak zorundadır. Bunun ötesinde ilk defa yapılan bir festivali baltalamaya çalışmak, hazmedememek ve bunun altında başka şeyler aramak, Azınlık insanının kalkınmasının önüne geçmek anlamına gelir.
Yine Azınlık insanımızın seçtiği Müftüler de son zamanlarda yayın yoluyla sanki suçluymuşlar gibi gösterilmeye çalışılmakta ve sık sık ifadeye çağrılmaktadırlar. Oysa örneğin yıllar önce Seçilmiş Müftü İbrahim Şerif, AİHM tarafından haklı bulunmuş ve ülkemiz Yunanistan tazminat ödemeye mahkum edilmiştir. Yine aynı konu hakkında diretmenin bir anlamı yoktur. Ülkemizdeki seçilmiş müftülerin ve din adamlarımızın faaliyetlerini Almanya, Hollanda, Avusturya v.d. Avrupa ülkelerindeki insanların durumlarıyla karşılaştırmak, statüyü yok etme, antlaşma ve anlaşmaları göz ardı etme gayretinden başka bir şey değildir.
Tamamen vicdani olarak halkımızın isteği doğrultusunda görev yapan din görevlilerimize akıl almaz ithamlarda bulunulmaktadır. Sanki bu insanlar ve camilerimiz bugün keşfedilmiş gibi tutumlar sergilenmektedir. Asılsız iddialarla bu güzide insanlar halkın gözünde yıpratılmaya çalışılmaktadır.
Son zamanlarda bazı Azınlık okullarının tapu kadastro işlemleri esnasında vakıf malı olarak kaydedilmek istenmemesi, indirilmek istenen darbenin son şeklidir. Oysa Batı Trakya Müslüman – Türk Azınlığı’nda okul ve cami hep aynı vakıf malı üzerinde yer almıştır. Okulda görev yapan öğretmen aynı zamanda beş vakit namaz hocalığı da yapmıştır. Dolayısıyla bunları ayırmakla ve kaydını yapmamakla ne amaçlanmaktadır? Atalarımızın bağışları ve alınterleriyle oluşturulan vakıflarımızın acaba sonu mu geliyor?